Karaman İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü

Esnaf Cemiyetleri Töreni

Eskiden, her meslek ve sanat örgütünün, kendi örgütlerine göre yasaları ve bu yasalara uygun,dayanışmaları vardı.Bunların adına, Esnaf ve Sanatkaran Cemiyetleri denilirdi.

Türk geleneklerine göre, herhangi bir sanat ve iş türünü ilk icat eden ya da yaparak geçimini sağlayan – ki bunlar, ya peygamberden veya Evliyalarındandır –kişiler halk arasında o sanatın,piri olarak tanınırlardı.

Ah-ı Evran Veli Menakıpname ve Şeceresinde, 79 tür, sanat ve iş ile, bunların pirlerinin adları sayılır. O zamandan bu yana da, her sanat örgütünün,pirlerinin halife veya mümessili olarak bir yiğitbaşları bulundurulurdu.

Bu sanatkaran cemiyetlerinin, son yüzyıllarda hiçbir yerde, fonksiyonu kalmamış, hemen hemen, oldum olasıya ve hatta, sembolik bir yiğitbaşları bulunmakta idi.

Karaman’da ise yörenin çeşitli geleneksel ve folklorel yaşayışları ve törenleri, 20. yüzyıl ortalarına kadar, bütün haşmeti ile de yürütülmekte ise de, son yıllarda kurulan, esnaf dernek ve sendikaları, Karaman’da da, bu tarihsel yaşayışı silip süpürmüştür.

Pek yakın zamanlara kadar, Karaman’da bütün varlığı ile yaşatılmakta olan,deri üzerine iş yapan debbağ ve ayakkabı esnafının, geleneksel yaşayış ve törenlerini dile getirmeye çalışalım:

Kökü , Hz. Peygamberin akrabalarından ve Bedir Savaşı Sancaktarı Hz. Ali’nin damadı olduğu ileri sürülen,Mahmut Ah-ı Evran Veli’ye dayanan,deri üzerine iş yapan debbağ sanatkarlarının ilk piri Ah-ı Evran Veli’dir.Papuççuların piri , Ekber Yemani,yemeni sanatçılarının piri İman Nehcivani’dir.

Bu üç sanat türünün anası sayılan debbağların , Karaman’da, çok geniş örgütleri vardı.Halen, yalnız adı kalan dabakhane mevkiinde, çok geniş bir semt içinde mescitleri , cemiyet odaları, dinlenme yerleri vs. müştemilatları bulunan bu sitenin, büyük atelyelerinde her aratçının ayrı ayrı işyerleri bulunur;kendi araç ve gereçleri ile, sanatlarını burada yürütürlerdi.

Deri üzerine iş yapan , dabak, papuç ve yemeni sanatçıları, her ne kadar , kendi pirlerinin mümessilleri olan yiğitbaşılarına bağlı ve sorunlarını kendi yiğitbaşıları çözümlemekte ise de kökü, Ahilik örgütünün ilk tohumunu atan, Ah-ı Evran Veli’ye dayanan ve kapsamı çok geniş; her üç sanat meselelerini içine alan bir yasaya bağlı, yönetimleri vardı ve lider sanat olarak , debbağlık tanınır, debbağların yiğitbaşısı da, lider yiğitbaşı olarak kabul edilirdi.

Debbağ sanatkarlarının iş türleri bellidir.Diğer iki ayakkabı sanatkarlarının iş türleri de: papuççular, şipidik denilen,terlik biçimli, kadınlara mahsusu dışarı ayakkabısı ile, kadın ve erkek mestlerini diker ve satarlardı. Postalcı dediğimiz yemeniciler de, yemeni, (kundura)postal, edik , takunya ve istil adları verilen, iki tür çizme çeşidini diker ve satarlardı. Bu iki esnaf, kendilerine mahsus işleri görürler, başka tür ayakkabı çeşidini dikmez ve satmazlardı.

Her sanat türü yiğitbaşısının yanında bir de odabaşı bulunurdu. Yiğitbaşı, o meslekte en yetkili söz sahibidir.Odabaşı da, yiğitbaşının muavini olup yerine göre teşrifat işlerini yürütür,yerine göre de, meslektaşlarından yasa ve adaba aykırı davranışta bulunanlar olursa,yiğitbaşının direktifi dahilinde , bu aykırılık ve uygunsuzlukları önleme, icra yetkisini kullanırdı.

Yasa dışı davranışlar neler olabilir? Misal olarak : Sanatkarlardan birisi bir diğer sanatkarın çırağını ayartmıştır;Çırağı ayartılan usta , durumu yiğitbaşına bildirir.Yiğitbaşı da, odabaşısı aracılığı ile çırak ayartan sanatçıyı çağırtarak, yanında odabaşısıda olduğu halde, soruşturmalar yapar ,yargısını bildirir.Konu gerçekten bir çırak ayartılması değil de evvelki ustanın çırağını çok dövdüğü veya kovduğu veya çırağın uzun zamandır ustasının yanına varmayıp , avare dolaştığı, sanatkarın da bu avare dolaşan çırağı yanına alması gibi durumlar olursa , bu sanatçı suçlu sayılmazdı. Gerçekten ustanın, o çırağı ayarttığı anlaşılırsa,yiğitbaşı, o sanatçının işyerini , hiç olmazsa üç gün için kapatılmasını ve çırağın hakiki ustasının yanına iadesine tebliğ ederdi. Arkadan da odabaşı,o sanatçının iş yerine vararak sanatçının tezgahı üzerinede en değerli aracı olan muştasını alıp , bir başka yere koyar ve dükkanın dış kepenklerini indirmek süreti ile dükkanı yarı kapalı hale getirirdi.

Şehire, başka şehirlerden bir toptancı işlenmiş deri çeşitleri getirmişse,yiğitbaşılar, bu deri fiyatlarını kararlaştırır ve her sanatçı haline göre, ihtiyacı olanını alır veya aralarında kurra çekmek sureti ile deri cinsleri ayrılırdı.Fakat, bu sırada parası bol açıkgöz bir sanatkar, bu malların tamamını alıverirse, şikayet üzerine yiğitbaşı,hemen odabaşını da alarak bu açıkgöz sanatkarın işyerine varırlar, gerekli kınama ve azarlamaları yaparak, yiğitbaşının çağırdığı adamlar vasıtası ile, depodan derileri çıkartır, esnafa dağıtıp paralarını toplayarak alımda uygunsuzluk yapan sanatçının parasını geri verirlerdi.Suçlandırılan veya cezalandırılanlar da, yiğitbaşının verdiği cezaya karşılık, hiç bir tepki göstermezlerdi. İtiraz mercileri olmadığı gibi ,suçlarının nedameti, söylentisi ve bütün çarşı esnafının arasında suçlarının yüzlerine vuruluşunun ezikliği içinde olurlardı.

Geleneksel prensibe göre, hiçbir sanatkar işyerindeki iş kıyafeti ile velev ki 20-30 metre uzaklıktaki fırından ekmek almak veya tütüncüden tütün almak için bile olsa, işyeri dışına çıkamazlardı.